12 Eylül 1980… Türkiye’nin yakın tarihine kara bir leke olarak kazınan gün. O sabah radyolardan okunan bir bildiriyle milyonlarca insan uyandı; ülke artık aynı ülke olmayacaktı.
Darbeye giden süreç aylar öncesinden başlamıştı. “Bayrak Harekâtı” adı verilen plan, Genelkurmay’ın gizli odalarında hazırlanıyordu. İlk adımlar 11 Temmuz 1980’de atıldı, fakat Başbakan Süleyman Demirel’in güvenoyu alması üzerine rafa kaldırıldı. Ancak plan ertelense de iptal edilmedi. Tarihler 12 Eylül’ü gösterdiğinde düğmeye basıldı.
Sabaha karşı, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren radyoya çıktı. Sesi, Türkiye’nin kaderini değiştiren karanlık bildiriyi duyurdu. Ardından, Evren’le birlikte Kara Kuvvetleri Komutanı Nurettin Ersin, Hava Kuvvetleri Komutanı Tahsin Şahinkaya, Deniz Kuvvetleri Komutanı Nejat Tümer ve Jandarma Genel Komutanı Sedat Celasun’dan oluşan Milli Güvenlik Konseyi yönetime el koydu.
Darbe, sadece hükümeti devirmekle kalmadı, ülkenin tüm siyasi ve toplumsal yapısını altüst etti. TBMM feshedildi, Anayasa askıya alındı, sendikaların ve meslek kuruluşlarının faaliyetleri durduruldu.
Dönemin başbakanı Süleyman Demirel ve CHP lideri Bülent Ecevit Hamzakoy’a, Milli Selamet Partisi lideri Necmettin Erbakan ve MHP lideri Alparslan Türkeş ise Uzunada’ya sürgüne gönderildi. Siyasi hayat fiilen sona erdi.
İDAMLAR VE İNSAN HAKLARI İHLALLERİ
12 Eylül’ün en acı yüzü, idam sehpalarında görüldü. Daha ilk ayda sol görüşlü Necdet Adalı ve ülkücü Mustafa Pehlivanoğlu idam edildi.
Henüz 17 yaşındaki Erdal Eren’in idamı ise tarihe kazınan bir yara oldu. Yargıtay kararını iki kez bozmasına rağmen, yaşı büyütülerek infaz edildi. Kenan Evren’in “Asmayalım da besleyelim mi?” sözü, bu dönemin acımasızlığının simgesi haline geldi.
12 Eylül sonrasında 650 bin kişi gözaltına alındı, 210 bin dava açıldı. On binlerce kişi işkence gördü, işinden edildi, sürgüne gönderildi. 50 kişi idam edildi, 517 kişiye idam cezası verildi. Kültür ve sanat hayatı da büyük darbe aldı; yüzlerce film yasaklandı, binlerce kitap toplatıldı.
DARBE ANAYASASI
Darbenin ardından, yeni bir anayasa hazırlandı. 1982’de yapılan referandumda yüzde 92 “evet” oyuyla kabul edilen bu anayasa, darbe rejiminin kurumsallaşmasını sağladı. Ancak bu anayasa, demokrasi ve özgürlükleri büyük ölçüde kısıtladı. Ayrıca “geçici 15. madde” ile darbecilere ömür boyu dokunulmazlık sağlandı.
Yıllar sonra, 2010 referandumuyla bu dokunulmazlık kalktı. Ardından Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya hakkında dava açıldı. 2014 yılında her ikisi müebbet hapse mahkûm edildi ve rütbelerinin sökülmesine karar verildi. Fakat yargı süreci tamamlanmadan, 2015’te her ikisi de hayatını kaybetti. Ölüm nedeniyle dava düştü, mallarına el konulmadı, rütbeleri alınmadı.
12 Eylül 1980 darbesi, sadece o günleri değil, sonraki yılları da derinden etkiledi. Demokrasiyi kesintiye uğrattı, toplumu kutuplaştırdı, siyasi ve kültürel hayatı ağır baskılar altında bıraktı.
Bugün, darbenin üzerinden 45 yıl geçmesine rağmen, o karanlık dönemin yaraları hâlâ toplumsal hafızada canlı. 12 Eylül, Türkiye’ye demokrasi adına en büyük bedelleri ödeten gün olarak tarihteki yerini koruyor.
Esra Molla ÇETİN