Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), İsrail’in Gazze’deki askeri operasyonları ve sivillere yönelik şiddetle ilgili olarak tarihi bir karar verdi. UCM, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant hakkında tutuklama kararı çıkardı. Bu karar, uluslararası hukukun en önemli adımlarından biri olarak kabul ediliyor ve dünya çapında geniş yankı uyandırdı.
UCM, Netanyahu ve Gallant’ın, Gazze’deki sivillere yönelik öldürmeler, insani yardımların engellenmesi ve temel ihtiyaçların yok edilmesi gibi suçları işlediklerini belirtti. Mahkeme, bu iki ismin, savaş suçları, insanlığa karşı suçlar ve soykırım gibi ciddi suçlardan sorumlu tutulduğunu ifade etti. UCM, özellikle sivillere yönelik yapılan saldırılarla ilgili olarak bu kişilerin sorumluluğunu vurguluyor.
Mahkeme, 7 Ekim 2023’teki olaylar sonrasında başlatılan soruşturmanın sadece bir parçası olduğunu, aslında 2014 yılında başlayan bir soruşturma sürecinin devam ettiğini belirtiyor. 2014’te Filistin’in başvurusu üzerine başlayan soruşturma, Netanyahu’nun savaş suçlarıyla suçlanmasını gündeme getirmişti. Bu karar, uzun süredir devam eden bir davanın önemli bir dönüm noktası olarak görülüyor.
TUTUKLAMA KARARI VE UYGULAMA SÜRECİ
UCM, tutuklama kararını dünya çapında üye devletlere duyurdu. Ancak UCM’nin kolluk kuvvetleri bulunmadığı için, kararın uygulamaya konulabilmesi, bu üye ülkelerin iş birliğine bağlı. Yani, Netanyahu ve Gallant’ın UCM üyesi bir ülkeye seyahat etmeleri durumunda, o ülkenin yasaları doğrultusunda tutuklanabilirler.
Bu bağlamda, Avrupa Birliği ve Hollanda gibi ülkeler, tutuklama kararına uyacaklarını açıkça belirtti. Avrupa Birliği Dışişleri ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, kararın tamamen hukuki bir adım olduğunu ve siyasi bir bağlam taşımadığını vurguladı. Hollanda Dışişleri Bakanı ise, Netanyahu veya Gallant’ın ülkeye adım atması halinde tutuklanacaklarına dair açık bir mesaj verdi.
Bu tutuklama kararı, yalnızca hukuki bir sonuç değil, aynı zamanda İsrail’in uluslararası alandaki eylemlerine dair güçlü bir simgesel mesaj da taşımaktadır. İsrail, Gazze’ye yönelik saldırıları genellikle “teröristlerle mücadele” olarak tanımlasa da, UCM’nin bu kararları, bu argümanın geçerliliğini sorguluyor. İsrail’in üst düzey yetkilileri hakkında verilen tutuklama kararları, dünyanın en üst düzey yargı organlarından biri tarafından suçlu bulunmalarına neden oluyorsa, uluslararası toplumun bu durumu nasıl değerlendireceği sorusu gündeme geliyor.
Kararın bir diğer önemli boyutu, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) gibi İsrail’e güçlü destek veren ülkelerin tutumlarını gözden geçirmek zorunda kalacak olmalarıdır. ABD’nin İsrail’e yönelik desteği, bu kararın ardından yeniden sorgulanabilir. Netanyahu ve Gallant’ın suçlu bulunması, İsrail’e olan siyasi desteği etkileyebilir ve küresel düzeyde ciddi bir siyasi baskı yaratabilir.
SÜREÇ NASIL İŞLEYECEK?
UCM’nin verdiği tutuklama kararı, bir anlamda simgesel olmasının yanı sıra uluslararası hukuk adına önemli bir adım. Ancak tutuklama kararının uygulanabilirliği, Netanyahu ve Gallant’ın Roma Statüsü’ne taraf devletlere seyahat etmeleri halinde mümkün olacak. UCM, her ne kadar kendi kolluk kuvvetlerine sahip olmasa da, üye devletlerden tutuklama için yardım talep edebiliyor. Ancak bu, ülkelerin kendi iç politikaları ve çıkarlarına göre değişkenlik gösterebilir.
İlerleyen süreçte, bu kararın uygulamaya geçirilmesi, uluslararası hukukta yeni bir dönemin başlangıcını işaret edebilir. Netanyahu ve Gallant’ın yargı karşısına çıkması, sadece onların suçlu olup olmadığı meselesi değil, aynı zamanda uluslararası adaletin ne ölçüde etkili olduğu ve ülkeler arasındaki güç dengelerinin nasıl şekillendiği konusunda bir test olacak.
UCM’nin Netanyahu ve Gallant hakkındaki tutuklama kararı, İsrail’e yönelik uluslararası baskıyı artırabilir. Bu karar, sadece savaş suçlarıyla ilgili bir adım değil, aynı zamanda uluslararası hukukun işlediği bir uyarıdır. Uluslararası toplum, İsrail’in üst düzey yöneticilerinin sorumlulukları konusunda daha fazla adım atmaya zorlanabilir. Bu gelişmelerin ardından dünya, siyasi ve hukuki anlamda önemli bir dönüm noktasına tanıklık edebilir.
Fatma TECİRLİ