Nevruz, binlerce yıldır kutlanan, baharın gelişiyle doğanın uyanışını simgeleyen kadim bir bayramdır. Kökeni, Orta Asya’nın eski medeniyetlerine, özellikle de Pers İmparatorluğu’na dayanır. Farsça kökenli “Nevruz” kelimesi, “yeni gün” anlamına gelir ve ilkbahar ekinoksu ile özdeşleşir.
Nevruz’un tarihçesi, MÖ 3. binyıla kadar uzandığı düşünülmektedir. Antik Persler, bu günü hem tarımsal üretkenliğin hem de doğanın yeniden doğuşunun kutlandığı bir dönüm noktası olarak kabul etmişlerdir. Zamanla, Nevruz, sadece bir mevsim değişikliği kutlaması olmanın ötesine geçerek, halkların bir araya geldiği, dostluk ve kardeşlik duygularının pekiştirildiği bir bayram halini almıştır.
Türk halkları da Nevruz’u tarihsel olarak benimsemiş ve farklı coğrafyalarda kendi gelenekleriyle harmanlayarak kutlamaya başlamıştır. Orta Asya’dan Anadolu’ya kadar geniş bir coğrafyada, Nevruz, aynı zamanda bir yenilenme, özgürlük ve barış simgesi olarak da kabul edilmiştir. Bu dönem, eski Türk toplulukları için doğayla uyumlu bir yaşam anlayışının ifadesi olmuştur.
Nevruz, Osmanlı İmparatorluğu döneminde de çeşitli şenliklerle kutlanmış ve bu gelenek Cumhuriyet dönemi boyunca da devam etmiştir. Zamanla sadece Türk halklarının değil, pek çok Orta Asya ve Balkan halkının da ortak kutlamasına dönüşmüştür. UNESCO tarafından Somut Olmayan Kültürel Miras olarak kabul edilen Nevruz, bugün dünya genelinde birçok ülkede coşkuyla kutlanmaktadır.
Günümüzde Nevruz, sadece bir mevsim değişikliği olarak değil, aynı zamanda kültürel bir kutlama, toplumsal dayanışma ve barışın simgesi olarak önem taşımaktadır. Nevruz’un kutlandığı her bölgede, doğaya olan saygıyı simgeleyen ritüeller, ateşin üzerinden atlamak, yemekler hazırlamak ve birbirine iyi dileklerde bulunmak gibi gelenekler yaşatılmaktadır.
Hilal Gürsoy