1992’de Bosna Hersek’in bağımsızlığını ilan etmesiyle başlayan süreç, kısa sürede kanlı bir etnik savaşa dönüştü. Sırp birlikleri, Boşnak halkı hedef aldı. Srebrenitsa, Birleşmiş Milletler tarafından “güvenli bölge” ilan edilmişti, ancak bu güvence boş çıktı. Halk, BM bünyesindeki Hollandalı askerlere sığındı; ancak binlercesi Sırp komutan Ratko Mladic’in birliklerine teslim edildi.
11 Temmuz 1995 günü, “Bosna Kasabı” olarak anılan Mladic, şehri “Sırp halkına armağan ettiğini” duyurdu. Ardından gelen beş günde yaşananlar, tarihin en acı sayfalarına kazındı. Erkekler topluca kurşuna dizildi, kadın ve çocuklar sürgün edildi. Kimi orman yolunda öldürüldü, kimileri toplu mezarlara gömüldü. Bugüne dek 81 toplu mezarda 6 binden fazla kurban defnedildi.
Srebrenitsa’da öldürülenlerin 563’ü çocuk, 60’ı kadındı. Bazı kurbanlara hâlâ ulaşılamadı; aileleri onların kemiklerini, giysilerini, bir mezar taşını arıyor.
Lahey’deki Uluslararası Adalet Divanı, bu vahşeti 2007 yılında “soykırım” olarak tanıdı. Ratko Mladic ve Radovan Karadzic başta olmak üzere çok sayıda Sırp komutan, savaş suçlarından mahkûm edildi. Ancak Boşnak halkının yüreğindeki acı ne zaman diner, kimse bilmiyor.
Bugün Srebrenitsa’da, mavi kelebeklerin uçtuğu tarlalar, bir zamanlar gizlenen toplu mezarları açığa çıkarıyor. Her yıl binlerce insan Potoçari Anıt Mezarlığı’nda o sessiz dualarıyla, bir daha asla olmaması için haykırıyor: “Unutursak, kalbimiz kurusun.”
Arife SALMAN