İranlı yönetmen Majid Majidi’nin baş yapıtlarından biri olan Baran filmi imkansız bir aşkı anlatır. Sınırları aşan bu aşk öyküsü, dokunmadan sevmeyi öğretir bize. Zaman ve mekanın ötesinde olan bu film, İran’da yaşayan Afgan mülteci işçilerin zor koşullarda hayatta kalma mücadelesini anlatır. Öte yandan toplumsal konulara değinen yönetmen, aynı zamanda imkansız bir aşk hikâyesini merkezine almaktadır. Şiirsel sinemanın önemli isimlerinden olan Majid Majidi, toplumsal meselelere ve insanların gündelik yaşamlarından kesitleri şiirsel bir anlatımla ele alır. İzeyiciyi sanki bir pencereden hayatı izliyormuş gibi felsefi bir yolculuğa çıkartır. Bu anlamda Baran filmi de bir şiirsel sinema olarak karşımıza çıkmaktadır. İzleyiciye hem estetik hem de duygusal açıdan farklı pencerelerden bakma fırsatı sunar.
Başkarakterlerden biri olan Lateef, inşatta çalışan toy bir delikanlıdır. Aşık Garib’in “Aşk, her şeyi güzelleştirir; bir bakışta hayat bulur, bir sözde canlanır.” sözü ile Lateef hayatını güzelleştiren o güzelle tanışacaktır. İnşaatta çalışan işçilerden biri olan Najaf, bir kaza geçirir ve yerine oğlu Rahmat işe alınır. Ancak kısa bir süre sonra Rahmat’ın aslında erkek kılığında çalışan Baran adında genç bir kız olduğu ortaya çıkar. Bu durum Lateef’in ona karşı duyduğu hislerin derinleşmesine ve içsel bir dönüşüm yaşamasına yol açar.
Afganistan’dan İran’a mülteci olarak gelen Baran, zor şartlar altında yaşam mücadelesi veren bir karakterdir. Lateef İse Baran ve ailesinin içinde bulunduğu duruma yardım etmek için film boyunca mücadele ve fedakarlık içindedir. Ancak Lateef’in, Baran’a duyduğu aşk, toplumsal ve ekonomik koşullar nedeniyle imkansızlaşır. Bu imkansız duygu o aşkı daha özel ve anlamlı yapar. Aşkın en masum halini anlatan film, sözlerle ifade edilmeyen, daha çok bakışlarla ve fedakarlıklarla var olan bir aşkı anlatır. Lateef’le Baran arasındaki bu bağ maddi kavuşmanın ötesinde manevi bir yakınlığı temsil eder.
Filmin en önemli repliklerinden biri olan bu cümle tam da o manevi yakınlığı anlatır: “Yalnız yaşayan Allah’a komşu olur, ayrılık öyle bir ateştir ki alevi yürek yakar.” Derûni bir aşkı temsil eden bu cümle aslında insanı maddi bir aşktan da öte manevi bir aşk yolculuğuna çıkartır. İnsanın Allah ile bağının daha güçlü ve derin olduğunu bu cümle en iyi şekilde özetler aslında. Bu bağlamda, yalnızlık bir tür ruhsal olgunluğa veya yüksek bir bilinç düzeyine ulaşma durumu olarak görülebilir. Laatef de filmin başlarında toy bir delikanlıydı ta ki gözüne aşk perdesi inene kadar. Bencil ve kıskanç olan Lateef, Baran’a olan sevgisi sayesinde olgunlaşır. Onun için mücadele etmek, sadece aşkını değil, aynı zamanda kendi kimliğini ve insanlığını bulmasına da yardımcı olur. “Aşk, her yüreği ateşe çevirir; ancak bu ateş, ruhu arındıran bir ışık haline gelir.” der Niyazi Misri.
Aşk, insanın kalbinde yoğun bir ateş yakar. Bu ateş başlangıçta acı, özlem ve bazen de çelişkili duygular doğurur. Aşkın getirdiği bu yoğun hisler, bireyin içsel dünyasında büyük bir değişim yaratır. Filmdeki karakterler, içsel yalnızlıkları ve toplumdan yabancılaşmalarıyla yüzleşirler. Bu yalnızlık, bir anlamda Allah ile daha yakın bir bağ kurma fırsatı sunar. Yönetmen, Baran’ın mülteciliğinin getirdiği yalnızlığı, dışlanmışlığı izleyiciye öyle bir hissetirir ki izleyici o yalnızlığı yüreğinde hisseder.
Güzeller güzeli Baran, sessiz ve güçlü bir karakterdir. Zorluklara karşı direnci, izleyiciye ilham verir. İçinde bulunduğu durum karşısında pes etmemesi, aşkın ve hayatta kalmanın ne denli önemli olduğunu gösterir. Baran filmi bize sadece sosyal kültürel anlamlar vermez, sevginin çok üstünde bir aşk hikayesi sunar. Aşk, bazen dokunmadan ve görmeden sevmeyi öğretir. Günümüzde aşk kavramı, bireylerin kişisel deneyimlerine ve toplumsal dinamiklere bağlı olarak sürekli evrilen bir olgu haline gelmiştir. Modern dünyada özellikle aşk sadece romantik bir eylem olarak algılanmaktadır ama gerçek şudur ki aşk, çok katmanlı derin bir deneyimdir. Aşk kavramı insana öyle bir tezahür eder ki insanın varoluşunu anlamlandırır, yaşamını sorgulatır. Yönetmen de tam bu noktada aşkın en soyut halini başarılı bir şekilde anlatmıştır.
Majid Majidi, filmlerinde çoğunlukla doğal dekarasyonlar kullanır. Filmdeki görsellik, duygusal yoğunluğu artırır ve izleyiciye içsel bir yolculuk sunar. Mekanlar, karakterlerin yalnızlığını ve çaresizliğini vurgular. Özellikle filmde kullanılan müzikler filmi daha da eşsiz yapmıştır. Her bir duygusal sahne müzik ile desteklenir. Müzik, aşkın ve ayrılığın verdiği duygusal yükü aktarırken, izleyicinin duygusal bağ kurmasını sağlar. Bu film her şeyden de en önemlisi insanın vicdanına seslenir. Bu hayatta zor bir şey varsa o da vatansızlığın getirdiği durum ile mülteci olmakdır. Baran da tam bu noktada bu duyguların hepsini yaşamaktadır. Belki içinde bulunduğu durum olmasa Lateef’in duyduğu aşka karşılık verecekti. Ama şunu da unutmayalım, aşk çoğunlukla imkansızlıklar içerisinde doğan bir eylemdir. Belki de Lateef’in aşkını bu denli değerli kılan şey de tam bu noktadır ‘’İmkansızlık’’.
Usta yönetmen bir yandan hüzünlendiriyor bir taraftan da insanın kalbinde yeniden bir umut yeşertiyor. Dramatik yapısı ve şiirsel anlatımıyla öne çıkan bu film, insan olmanın anlamını yeniden sorgulattırıyor. Son satırları yazarken sözü bu güzel cümleye bırakıyorum…
Sen gidiyorsun, tozlar içinde kayboluyorsun
Ben sözümden çıkmadım sen de sözünden çıkma…
Dilan Çetİnkaya