Türk edebiyatının en önemli şairlerinden biri olan Orhan Veli Kanık, 14 Kasım 1950’de 36 yaşında aramızdan ayrıldı. Vefatının üzerinden 74 yıl geçse de, onun özgün şiir anlayışı ve edebiyatımıza kazandırdığı yeni bakış açıları hâlâ günümüzdeki şairler ve okurlar için ilham kaynağı olmaya devam ediyor.
İSTANBUL’UN SESİNE KULAK VEREN ŞAİR
13 Nisan 1914’te İstanbul Beykoz’da doğan Orhan Veli Kanık, küçük yaşlardan itibaren edebiyatla iç içe bir hayat sürdü. Çocukluk yıllarını Beykoz, Beşiktaş ve Cihangir’de geçiren Kanık, ilkokulda yazmaya başladığı ilk hikâyeleriyle dikkatleri üzerine çekti. Şiire olan ilgisi de erken yaşta başladı. Ortaokul ve lisede aldığı edebiyat dersleri, onu daha da motive etti. Ahmet Hamdi Tanpınar gibi önemli isimlerden aldığı destekle, edebiyat yolculuğuna sağlam bir adım attı.
“GARİP” AKIMININ KURUCUSU
Orhan Veli’nin şiir anlayışı, onun edebiyat dünyasında farklı bir konumda olmasına yol açtı. 1937’de Oktay Rıfat ve Melih Cevdet’le birlikte Garip adlı kitabı yayımlayarak, Türk şiirinde önemli bir kırılma noktası oluşturdu. “Şiirsiz şiir” ve “edebiyatsız edebiyat” anlayışıyla, geleneksel şiir kalıplarına karşı çıkan Kanık, serbest ölçüyle yazdığı şiirlerinde halkın dilinden, gündelik yaşamın içinden imgeler kullandı. Bu, ona ve onunla aynı görüşü paylaşan diğer şairlere, daha önce hiç duyulmamış bir ses kazandırdı.
“Şiir, insanın beş duyusuna değil, kafasına hitap etmelidir,” diyerek, ölçü ve kafiyenin şiir için bir engel olduğunu savundu. Bunun yerine, şiiri daha içsel ve gerçekçi bir düzleme çekti. Orhan Veli’nin en bilinen şiirlerinden “İstanbul’u Dinliyorum” da bu anlayışının bir yansımasıdır. Şair, gözlerini kapatarak İstanbul’u dinlerken, şehrin her köşesinden çıkan seslerin insana nasıl farklı duygular yaşattığını derinlemesine sorgular.
Orhan Veli’nin edebiyatı, sadece şairliğiyle değil, aynı zamanda çevirmenliği ve öğretmenlik kariyeriyle de şekillendi. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’ne girmesiyle başlayan akademik yolculuğu, onu hem bireysel olarak hem de meslek hayatında önemli adımlar atmaya yönlendirdi. Türkçeye birçok önemli eseri kazandıran Kanık, çevirilerini yaparken tiyatro metinlerinden edebi eserlerine kadar geniş bir yelpazede çalıştı.
Kanık’ın şiirlerinde sıkça karşılaştığımız doğa teması ve insana dair derin gözlemler, onun insan ruhuna olan ilgisini ve toplumsal sorunları işleyiş biçimini gözler önüne serer. “Ağaç” şiirindeki doğa tasvirleri, onun şiirinin ne denli evrensel bir dil taşıdığını gösterir.
GENÇ YAŞTA YİTİRDİĞİMİZ BİR DEHA
Orhan Veli’nin hayatı, genç yaşta sona erdi. 14 Kasım 1950’de, Ankara’da geçirdiği bir kaza sonrası beyin kanaması geçiren şair, İstanbul’a döndükten birkaç gün sonra hayata veda etti. Ancak geride bıraktığı eserler, onun bu kısa yaşamına sığdırdığı büyük izleri günümüze taşımaktadır. Cenazesi, İstanbul’daki Rumelihisarı Aşiyan Mezarlığı’na defnedildi.
Neyzen Tevfik, Orhan Veli’nin ölümüne dair “Yaprak’ından yararlandığımız verimli bir dal ansızın kırıldı” sözleriyle şairin kaybını duyurdu. Nazım Hikmet ise onun “bizim en güzel şairlerimizden biri” olduğunu ve genç yaşta kaybetmenin üzüntüsünü dile getirdi.
Orhan Veli Kanık, Türk şiirinde yeni bir dönem başlatmış, halkın dilinden ve gündelik yaşamdan beslenen şiirleriyle edebiyatımıza önemli bir miras bırakmıştır. Kendisinin ifade ettiği gibi, “şairanelik”ten uzak durarak, insanlara ve toplumun her kesimine hitap eden bir dil yaratmıştır. Şiirlerinde hem bireysel hüzünleri hem de toplumsal hayatı yansıtan Orhan Veli, ölümünden 74 yıl sonra dahi etkisini sürdürmekte, modern Türk şiirinin öncüsü olarak anılmaktadır.
Fatma TECİRLİ