Bugün 1 Mayıs. Emekçilerin, işçilerin, alın teriyle geçimini sağlayan milyonların günü. Bu tarih, sadece bir bayram değil; yıllara yayılan bir mücadelenin ve ortak dayanışmanın ifadesi. Her yıl bu gün, dünyanın pek çok yerinde işçiler seslerini duyurmak, haklarını hatırlatmak için meydanlara çıkıyor.
Tarihsel kökeni, 19. yüzyılın sonlarında ABD’ye uzanıyor. 1886 yılında işçiler, sekiz saatlik çalışma hakkı için grev başlattı. 1 Mayıs’ta Chicago’da başlayan bu eylemler, Haymarket Meydanı’ndaki gösteri sırasında çıkan olaylarla tarihe kazındı. Barışçıl başlayan mitingde patlayan bomba ve sonrasındaki polis müdahalesi, can kayıplarına yol açtı. Bu olay, işçi hareketinin sembollerinden biri haline geldi.
Bu nedenle, 1 Mayıs yalnızca bir “tatil” değil; adalet, eşitlik ve çalışma hakkının sesi olarak kabul ediliyor. 1889 yılında II. Enternasyonal tarafından “Uluslararası İşçi Günü” ilan edilmesinden bu yana, her yıl emekçilerin talepleri bu tarihte dile getiriliyor.
Türkiye’de 1 Mayıs’ın tarihi de inişli çıkışlı. İlk kez 1923’te kutlanan gün, zaman zaman yasaklandı ya da sınırlamalarla karşılaştı. En ağır travmalardan biri ise 1977’de yaşandı. Taksim Meydanı’nda düzenlenen mitingde yaşanan saldırı sonucu 34 kişi hayatını kaybetti. Bu olay, “Kanlı 1 Mayıs” olarak hafızalara kazındı.
Günümüzde de 1 Mayıs, yalnızca geçmişi anmak için değil; mevcut sorunlara dikkat çekmek için önemli. Düşük ücretler, güvencesiz çalışma koşulları, iş kazaları ve sendikal baskılar hâlâ gündemde. Bu yüzden 1 Mayıs, geçmişin anısını yaşatırken bugünü değerlendirme ve daha adil bir yarın için ses yükseltme günü.
Birçok kişi için yalnızca takvimde kırmızı bir gün olabilir. Ancak arka planda, geçim sıkıntısı çeken milyonların ortak sorunları var.
1 Mayıs, bu sorunlara dikkat çekme; emeğe, çalışana saygı gösterme günüdür.
Fatma Tecirli